Edebiyat ve şiirin zirveye ulaştığı dönemde nazil olan Kur’an-ı Kerim, eşsiz belagatı ile şiir ve hitabetin zirvesinde olan Araplara meydan okumuştur. Belagat çalışmaları da ilk defa Kur’an-ı Kerim’e bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Cahiliye döneminden günümüze kadar Arap Edebiyatı ve Şiirinde ilk basamak olarak addedilen belagat, üzerinde çokça çalışılan bir alan olarak önemini korumaktadır. Belagat lafzı, Arapça “beluğa” fiilinden türemiş bir mastar olup, sözdeki açıklık ve güzellik, maksadı tam olarak ifade edebilmek anlamlarına gelmektedir. Belagat mastarının, ulaşmak, ulaştırmak, sona ermek, ergenliğe girmek, yaklaşmak, olgunlaşmak, kaliteli olmak vb. anlamlara gelen “buluğ” ve “belağ” mastarlarıyla da anlam ilişkisi bulunmaktadır. Çünkü belagatte de kişinin, yer ve zamanı da gözeterek, maksadını açık bir şekilde muhatabına ulaştırması söz konusudur. Terim olarak ise “belagat”, biri meleke, diğeri ilim olmak üzere iki anlamda kullanılmıştır. Meleke olarak belagat, sözün fasih olmakla birlikte yer ve zamana da (muktezayı hal) uygun olmasıdır. Başka bir ifadeyle bir fikrin, sözlü veya yazılı olarak, yerinde ve zamanında, manası en açık şekilde ve akıcı bir dille ifade edilmesidir.[1] Batı dillerinde meleke anlamında rhétorique; ilim anlamında da éloquence kelimeleri kullanılmaktadır.